Türkiye'de Kadınlar Seslerini Yükseltiyor: Benim Bedenim, Benim Kararım

İki hafta önce, Türk Mahkemeleri [tr] gasp ve tecavüz sabıkası olan Fatih Nerede'yi, Diyarbakır'da bir kadına üç yaşındaki çocuğunun önünde tecavüz ettikten sonra, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Kararın ardındaki sebebin, Adli Tıp Kurumu'nun “Tecavüz mağdurunun olaydan psikolojik olarak zarar görüp görmediği 18 aydan önce anlaşılamaz” söylemi olduğu belirtildi. Bu olay her ne kadar sarsıcı olsa da, ne yazık ki yaşanan tek olay değil.

Mayıs 2012'de [tr], Bitlis'te yaşayan ve hafif zeka geriliği olan N.Y. adlı genç kız, S.I. adlı şahıs tarafından tecavüze uğradı ve hamile kaldı. N.Y.'nin savcılığa verdiği ifadesine göre; S.I. kendisine defalarca tecavüz etti, olaydan sonra hamile kaldı ve ailesinden gizlediği hamileliğinin altıncı ayında, çocuğunu düşürdü.  Daha sonra düşük yaptığı cenini gömdü. Tecavüzden kimseye bahsetmemesinin gerekçesi olarak da korkmasını ve S.I.'nın kendisini tehdit etmesi olarak gösterdi. Acı olayı ortaya çıkaran kızının davranışlarından şüphelenen N.Y.'nın annesi oldu. Adli Tıp Kurumu, yapılan DNA testinde S.I.'nın  ölü bebeğin 99.9% oranında babası olduğunu belirtti. Bitlis Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi de, N.Y.'nin tecavüzden psikolojik olarak zarar gördüğünü açıkladı. Fakat hazırlanan raporlara ve N.Y.'nin ifadesine rağmen, mahkeme tecavüz için yeterli kanıt olmadığına kanaat getirdi, böylece S.I. beraat etti.

Her ne kadar, Türkiye'deki kadınlar diğer müslüman ülkelere nazaran “daha şanslı” olarak görülse de, yine de büyük zorluklar yaşamaktalar. 2009 yılında yapılan bir araştırmaya göre [en], evli kadınların sadece %40'ı eşleriyle kendi kendilerine tanıştıkları ve evlenmeye beraberce karar verdikleri anlaşılıyor. Kadınların %50'si ailelerinin belirlediği kişilerle evlendirilmişler. Aynı araştırmaya göre kadınların %35'i hayatlarında en az bir kere koca şiddetine maruz kalmışlar. Ülkenin doğusunda ise bu oran %40'a yükselmekte.

Türk kadını için bir başka problem ise ekonomik özgürlüğünü kazanamaması, zira TUIK (Türkiye İstatistik Kurumu) [tr] rakamlarına göre çalışan iş gücünün sadece %27'si kadınlardan oluşuyor. Ve kadınlar parlementoda [tr] etkin olarak temsil edilmiyorlar; 548 üyeli parlementoda sadece 79 kadın milletvekili bulunmakta. Ve bu kadınların 46'sı iktidar partisi AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) üyesi. Bu da muhalefette bulunan yalnız 33 kadın milletvekilki olduğunu gösteriyor -ki bu da tüm parlamento içinde yaklaşık %6'lık bir orana denk gelmektedir.

İktidar partisi AKP, yaptığı söylemler ve izlediği politikalarla kadınlar üzerindeki baskısıyı arttıyor. 2008 yılında [tr], Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dünya Kadınlar Günü için düzenlenen bir panelde yaptığı konuşmada kadınları kastederek: “Genç nüfusumuzdaki artışı korumak için, en az üç çocuk yapın” dedi.

2011 yılında [en], Erdoğan, polis panzerine çıkan ve sonrasında polisler tarafından dövülerek kalçası kırılan Dilşat Aktaş'a kızgınlığını gösterdi. Kendisini polise saldırdığı için eleştirdi. Bu olaydan sadece bir kaç ay önce bir başka kadın protestocu [tr] polis tarafından dövülerek çocuğunu düşürmüştü, ki protestocu kadın polislere hamile olduğunu belirterek, karnına vurmamaları için yalvarmıştı.

2012 yılı sonunda [en], kadınlar hakkındaki başka bir tartışma manşetleri süslüyordu. Erdoğan, Uludere veya Kürtçe adıyla Roboski'de 34 sivil Kürt vatandaşın Türk Hava Kuvvetleri tarafından yanlışlıkla terörist sanılarak öldürülmesine atıfta bulunarak, “Her kürtaj bir Uludere'dir” dedi. Fakat şok edici ifadeler bununla bitmedi. Aynı dönemde, sağlık bakanı kürtajın yasaklanması hakkında konuştu: “Eğer kadın tecavüz mağduruysa ve hamile kalmışsa ne olacak diye soruyorlar. Eğer öyle birşey olursa doğursun, gerekirse devlet o çocuğa bakar.”

Blogger Jenny White [en] şöyle tepki verdi:

Asıl rahatsız eden bu olayların arkasındaki sebep — eğer yenidoğan sayısında artış olmazsa, Türkiye — ve Türklük — haritadan silinecek korkusunun olması. Bu, eski kafalı ırkçı bir anlayışla Türklüğü soy olarak anlayan aşırı milliyetçi bir düşüncenin korkusudur, tıpkı Nazi Almanyası'nda kan bağını temel alan soy ilkesi gibi. Böyle bir vatandaşlık konseptinde göçmenlere, azınlıklara, her ne kadar asimile olmuş olsalar dahi yer yoktur. Bunu gidin Almanya'da ki dördüncü jenerasyon Türklere sorun.

Türkiye'de yaşayan yazar ve köşe yazarı Andrew Finkel [en] şöyle yazdı:

Hali hazırda Türk parlemontosu kadınların hangi şartlarda kürtaj olup olamayacağını en yetkili kişilerin ağzından ve en yüksek perdeden bağırarak tartışyor. Türkiye, kürtajı 1983 yılında illegal yollardan yapılan ameliyatları ve hamile ölüm sayısını durdurmak için yasallaştırdı. Eğer daha fazla kadın illegal yollardan kürtaj yaptırmak için hayatını kaybederse, Erdoğan'ın Uludere katliamı ile ilgili verdiği garip örnek olması gerekenden daha gerçekçi bir hal alabilir.

Andrew Finkel'in yazısına yapılan yorumlardan biri bu tür açıklamaların ne kadar korkunç olabileceğini gösteriyordu:

@AJBaker: Diktatörlük hevesi olan insanların kadının doğurganlığını hedef almaları ne kadar acayip. Hem Hütler hem de Stalin kürtaja karşı çıkmışlardı ve kadınların tavuk gibi doğurmasını istiyorlardı.

Twitter kullanıcısı AncienRose bir kadının kürtaj yasal olmadan önce illegal yollardan çocuğunu aldırmasının hikayesini paylaştı. Hikaye illegal yollardan çocuk aldırmanın nasıl zor ve tehlikeli olduğunu ve eğer kürtaj yasaklanırsa başbakanın sözlerinin nasıl doğru çıkacabileceğini anlatıyor:

@ERIKLIRECEL: “Her kürtaj bir Uludere’dir”: Yasaklı günlerden bir kürtaj hikâyesi » AGOS http://www.agos.com.tr/makale/her-kurtaj-bir-uluderedir-yasakli-gunlerden-bir-kurtaj-hikyesi-205 … @AGOSgazetesi aracılığıyla

Kürtaj yasağı yapılan protestolar sayesinde uygulanmaya konmadı. Protestolar bir slogan etrafında toplandı: “benim bedenim, benim kararim”. Kurulan websitesi ile dünyanın her yerinden kürtaj yasağına karşı çıkanlar fotoğraflarını paylaşarak desteklerini gösterdi:

044.jpg.scaled.1000

Fotoğrafta bir kadının elerrinin üzerinde “benim bedenim, benim kararım” yazıyor. Fotoğrafın alındı adres http://www.benimkararim.org/

İncisozluk trafından protestolara destek vermek için hazırlanmış bir video:

Türkiye'deki kadınlar “benim bedenim, benim kararım” diyerek, protesto ettiler ve haklarını savundular. Fakat kendi bedenleri ve yaşamları üzerinde ne yapacaklarına %100 olarak karar kendi başlarına karar vermeleri için hala gidecek yolları ve verilecek mücadeleleri var gibi gözüküyor.

Sohbet başlatın

Yazarlar, lütfen giriş »

Kılavuz

  • Tüm yorumlar onaydan geçirilir. Yorumunuzu birden fazla göndermeyin, yoksa reklam olarak işaretlenebilir.
  • Lütfen diğerlerine saygı gösterin. Nefret, küfür ve kişisel saldırı içeren yorumlar onaylanmayacaktır.